İNTERNETHABER
MEHMET ŞİMŞEK
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Hikmet Çetinkaya'nın önceki gün köşe yazısının satır aralarından yansıttığı bir anektod çarpıcı bir gerçeği ortaya koydu. Çetinkaya yazısında, İlhan Selçuk'un 'Artık Türkiye'ye şeriat-meriat gelmez' sözlerini aktardı. Selçuk'un bu sözleri, Taha Akyol'un uzun zamandır savunduğu tezleri akıllara getirdi. İnternethaber'in sorularını yanıtlayan Akyol, Türkiye'de yaşanan sermaye hareketlerinden kalkışarak, modernleşme başta olmak üzere irtica-paranoya-askeri darbe ilişkileriyle ilgili çarpıcı analizler yaptı:
- Bazı çevrelerin ve politik aktörlerin iddia ettiği gibi Türkiye'de sermaye el mi değiştiriyor? Bir başka deyişle sermaye taşralaşıyor mu? Bu argümanın sosyo-kültürel bir temeli var mı?
Bir değişim var fakat “sermaye el değiştiriyor, taşralaşıyor” gibi terimleri doğru bulmuyorum. Yaşanan olgu, sermayenin tabana yayılmasıdır. Başka bir deşiyle kalkınmanın tabana yayılması… İstanbul, İzmir, Adana sermayesi el değiştirmiyor, kurumlar deva seo hack m ediyor… Ancak Anadolu’da yeni sermayedarlar oluşuyor. Bu Menderes’in başlattığı, Özal’la hızlanmış bir süreçtir. AKP’nin iktidarı dönemindeki ekonomik büyüme ve bu yöndeki politikalar yeni bir hızlanma yarattı. Hatta İttihatçıların Milli İktisat politikasının ve Atatürk’ün “kaç milyonerimiz var ki?” özlemiyle ifade ettiği amaç gerçekleşme yolundadır. Menderes de “her mahallede bir milyoner” dememiş miydi? Asıl modernleşme “girişimci sınıf” ın yaygınlaşmasıdır.
- Anadolu orijinli kapitali nasıl tanımlamamız gerekecek? Bu sermayenin temel karakteristiği neler?
Bu sermayenin temel karakteristiği ‘Anadolulu’ olmasıdır; kültürce muhafazakar, iktisatça girişimci… “Müslüman Kalvinistler”sözü buradan çıkıyor. Böylece ‘merkez’deki çağdaşlaşmacı elitlerle ‘kenar’daki köylü halk arasında bulunun sosyal ve siyasi duvarlar yıkılıyor. Halk ‘merkez’e geliyor. Artık Aşık Veysel’in Ankara’ya gelmesinin yasaklamanın değil, aksine, Aşık Veysel’in Ankara’ya özgürce gelip gitmesinin ve bunun ulaştırma araçlarını kullanacak güce sahip olmasının gerçek modernleşme olduğunu anlıyoruz. Modernleşmenin simgesi ‘balo’ değil, yol, tren., uçak, otomobil, üretim ve eğitimdir. Köylü halk artık şehirli orta sınıfa dönüşüyor. Demokrasi ve eşitlik taleplerinin bu sebeple güçleniyor.
- Anadolu sermayesi-İstanbul dükalığı gibi bir karşıtlık sözkonusu mu? Bu çerçevede Anadolu sermayesi tanımı veya yapısı gereği tutucu olması gerekirken Avrupa'ya entegre olmaya çalışması nasıl bir dinamikle açıklanabilir?
Bu karşılık daha çok kültürel ama keskin değil. Evvela Anadolu sermayesi ile İstanbul sermayesi arasında kuvvetli ticari ilişkiler var. Kültürel alanda ise gelişen hoşgörü çatışmayı yumuşatıyor. İstanbul ‘burjuvazi’si türbana hoşgörüyü öğreniyor mesela. Anadolu’da oluşan muhafazakar yeni burjuvazi ise farklı hayat tarzlarına artık daha hoşgörülü bakıyor. Turizmin de rolü büyük.
- Bu soruyu tam tersinden okursak; iddia edildiği üzere İstanbul sermayesinin muhafazakarlığını ve Avrupa'yla entegrasyonundaki tutukluğunu neye bağlıyorsunuz?
İstanbul sermayesi AB surecini destekliyor. Bazen eski ‘irtica paranoyası’ndan kaynaklanan tutukluğu oluyor ama bu paranoyadan kurtuldukça tutukluğu zamanla azalacak, hatta ortadan kalkacaktır. Dış sermaye rekabetinden çekinen sermaye kesimleri ise her yerde her zaman olacak.
- Weber'in protestan ahlakı ile Anadolu sermayesi ilişkilendirilebilir mi? Yoksa bu zorlama bir yorum mu?
Bu zorlama bir yorum değil. “Dindar” ve “rasyonel girişimci” kavramları bir kesimde birleşiyorsa orada Weber vardır! Ancak Türkiye’deki bu ‘Weberian’ gelişme Weber’in başka bir teorisini yıkıyor: Weber Müslümanların girişimci olmayacağını, İslam’ın girişimcilik ruhuyla bağdaşmayacağını iddia etmişti. Sabri Ülgener bunu eleştirmişti. Türkiye tecrübesi, Weber’in bu konuda yanıldığını, Ülgener Hoca’nın doğrulandığını gösteriyor.
- İlhan Selçuk'un "Türkiye'ye şeriat-meriat gelmez... Yılbaşında televizyonları izleyince gördüm. Şeriatçılar artık sermaye ve medya sahibi oldu." sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlhan Selçuk irtica paranoyasından daha erken kurtulsaydı Türkiye’de bir çok siyasi ‘arıza’ yaşanmazdı diye düşünüyorum. Çünkü bu paranoya hem askeri müdahaleleri kışkırtmış hem sosyal gerilimi tırmandırmış, merkez-kenar ilişkilerine çok zarar vermiştir. İlhan Selçuk’un çok gecikerek de olsa bu paranoyadan kurtulma işareti vermesini elbette sevinçle karşıladım.
Kategori : POLİTİKA